Tuesday, March 2, 2010

Herkes Hırsız mı?

İtalo Calvino'dan.... metni ben toparladım, bir yerlerden özeti geçti elime, beden müzikalimiz için yeniden yazdım... Gökçe sağolsun gerçekten iyi ki ittirmiş beni trende bütün gece çalışayım diye... işte...

HERKES HIRSIZ MI?

"Evvel zaman içinde, Kalbur saman içinde
Pireler berber iken, Develer tellal iken
Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallarken
Bağdan üzüm bekler, derede odun yüklerken,
Alem uykuda ben pusudayken,
Cinler cirit oynarken Eski hamam içinde
Adem oğulları pek çokmuş, pek çeşitliymiş
Var varanın sür sürenin, destursuz bağa girenin
Ağzıyla kuş tutanın, tuttuğunu hoop yutanın hali yaman olurmuş
Yer yarıldı birdenbire
Kerpiç koydum kazana Poyraz ile kaynattım
Nedir diye sorana; tepelerden yel gibi, derelerden sel gibi,
Konarak, göçerek, lale sümbül biçerek şu masalı anlattım… "

Efendim bir ülke varmış halkının hepsi hırsız. Karanlık çöktü mü, kuşlar yuvalarına kaçtı mı herkes eline fenerini, bohçasını, çakısını, sakızını alır, düşermiş hırsızlık peşine. Duvar arkasına saklanır, pencerelere tırmanır hırsızlar, o günün hedefini ararmış. Karanlık bir pencere, kilitli bir kapı, kar getirecek gecenin anahtarı… Kimseler yoksa evde, hırsız içeri atlayıp bohçasını açarmış. Açar, bakar, alır, toplar, bohçayı kapar, sırtına atar, ardına bakmaz kaçarmış. Tan ağarırken yorgun argın bitkin olan her hırsız kendi evinin kapısını açarmış. Ama her hırsızın de evi her tan anında bomboş kalırmış. Biri birinin, öteki berikinin, sondaki baştakinin, alttaki üsttekinin, sağdaki soldakinin, her hırsız bir diğerinin evini soyarmış.

İşte böyle bir düzende, bu hırsızlar ülkesinde; hepsinde var bir uyum, tuhaf işler bir durum… İster sor ister söyle, ister gül ister ağla yalan dolan dolambaç, her yerde bir saklambaç. İster sat, ister al Sah-te-kar-lık!

Komşusu, kızı, kızanı hırsız olur da hükümeti olmaz mı? Bu ülkenin hükümeti de hırsızmış; hırsızlardan çalmak için, çalıp da aldatmak için, alıp bir de satmak için kurulmuş bir suç örgütüymüş.

İşte böyle bir düzende, bu hırsızlar ülkesinde, yaşam oldukça sorunsuz, tıkır tıkır, şıkır şıkır, huzur içinde akarmış. Hırsızların her biri ne bir eksik ne bir fazla, ne zengin ne yoksul sefa içinde yaşarmış.

Sonra….. sonra…. Günlerden bir gün, nereden geldi bilinmez, herkesten de habersiz bir adam çıkagelmiş. Adam sadece adam olsa iyi, bir de adam dürüst adam üstelik. Dürüst adam dışarı çıkmaz, dürüst adam bohçasını hiç açmaz, hırsızlık etmektense romanlara saklanır, piposuyla yaşarmış. Hırsızlar hedef arar, duvarlardan yan bakar, ışık vuran cam görünce soyamadan kaçarmış.

Ama bu iş böyle gitmez, çark bu halde hiç dönmez. Dürüst adam dürüst yaşar, evi soyulmaz, ona göre hava hoş! Peki ya eli boş kalan hırsızlar? Çekmişler dürüst adamı kenara konuşmuşlar, durumu bir bir saymışlar, dürüst adam susup kalmış, aç kalan çocuklar varmış. Ne yapsın dürüst adam? Her gece karanlığa dalmış. Çalmamış, çalamamış, sokaklarda dolanmış, köprülere tırmanmış, suları seyre dalmış. Düşün taşın düşün taşın işin içinden çıkamamış. Dürüstmüş işte be kardeşim, dürüstmüş adam… o kadar…

Her yeni günün başında, bırakıp suları köprünün altında evine dönen dürüst adam, elbet soyulduğuyla bir de kucağındaki romanıyla kalırmış. Daha haftası dolmadan, akan sular donmadan, dürüst adamın evinde kalmamış patates soğan. Plak, kapak, kalem, tabak, kırık çanak, küçük pikap, küçük büyük, bir var, bir yok! Dürüst adamın evinde ne varsa hırsızlar açıp bakıp, alıp takıp, bohçayı kapatıp kaçmışlar. Düşün taşın düşün taşın… Dürüst adam kendine kızmış, sonuçta hiç soymadan soyulmakta o karar kılmış. Hal böyle olunca, karanlık basınca bir hırsız aç kalmış, bir başkası soyulmamış. Düzeni alt üst eden işte dürüst adammış. Soyamayan yoksullaşmış, soyulmayan zenginleşmiş. Zenginleşenler, sokaklarda dolanan, köprüleri tırmanan, suları seyre dalan dürüst adamın yanında akan sulara bakmış.

Karışıklık iyice artmış. Zenginlik ile fakirliğin arası iyice açılmış. Çok geçmeden zenginler, akan sulara bakarken, evlerinden uzakken, hırsızlık diz boyuyken, mallarının çalınıp gideceğini fark etmişler. Düşün taşın, düşün taşın sonunda akıllarınca bir çözüm bulmuşlar. Bu sayede bazı yoksullarin yeni bir işi olmuş, zenginler için çalmışlar. Sözleşmeler imzalanmış, şartlar baştan belirlenmiş, tarafların her biri sah-te-kar-lık yapmışlar. Yine de zenginler daha zengin, yoksullar perişan olmuşlar.

İşte böyle bir düzende, bu hırsızlar ülkesinde zaman içinde zenginler ne çalmaya ne çaldırmaya, ne aldatmaca ne kurmacaya ihtiyaç duymuşlar. Ama zarar almamak için yoksulların en yoksullarına, mallarını öteki yoksullardan korumaları için para verir olmuşlar.

Kolluk kuvvetleri oluşturulmuş, askerler sıra sıra dizilmiş, ardından hapishaneler açılmış. Dürüst adamın gelmesinden bir zaman sonra kimse soymaz, soyulmaz, şurda burda, kıyıda köşede, soymanın soyulmanın sözünü bile etmez olmuş. Zenginlik yoksulluk kalmış geriye, onlar da dillere vurmuş. Artık herkes yalnızca ne kadar zengin ya da yoksul olduklarını konuşur olmuş. Yine de bir miktar hırsız kalmış. Bir de dürüst olan o tek adam…

Peki ya dürüst adam?? Dürüst adam?? Dürüst adama ne oldu???

No comments:

Post a Comment