Tuesday, May 11, 2010

65 yıl, benim 33 yaşım ve damızmayan damız arayışı!



ay süper kankam Yami cidden haklı... Rahmetli dedemi andım bu sabah bir arkadaşla kapı önünde muhabbet ederken, babanneciğimle 66. yıllarını kutlamalarına az kalmıştı rahmetli olduğunda, onu söyledim. Sonra bir sessizlik çöktü iki kadının arasına, ikimiz de aynı şeyi düşünür olmuşuz tabii, 65 yıl... Bırak kocayı karıyı kızı kızanı, kim olursa olsun yanyana iki insanın 65 yıl geçirmesi ne zor geliyor di mi? Bana zor geliyor... yok yok valla tecrübesizliğimden değil, üç koca devirmiş kadar birlikte yaşama tecrübem oldu.

Önce annemle başbaşa kaldığımızda başladı, ya daha önce yoktu ya da vardı ama ben yeterince büyümemiştim bunu fark edecek kadar. Ama sonuçta başbaşa yaşamaya başladıktan bir süre sonra birbirimizi ısırmaya başladık, ısırdıkça nerelerimizin daha çok acıyabildiğini gördük, oralarımızdan ısırdık bir dahaki sefere... Annem benim müzik setimin üzerinde tepindi bir gün sinirden, ben de misafirlerin önünde salatanın tam ortasına kırmızı biberi hiç kesmeden çük gibi oturttum! Sonunda evden kaçtım, yanıma da iki kedi aldım.

Sonra evlendim. İlk zamanlar bir harikaydı dünya ve ben temizliyordum topluyordum mızmızlanmıyordum vazgeçiyordum takıntılarımdan... Günde yirmi saat çalışıyordum, o sıkılıp işi bırakınca ona da yenisini buluyordum. Sonra bir gün başka bir kadının kokusunu aldım müstakbelin üzerinde, geç olmadan çıktı kokusu gerçekten ama esas meselenin bu olmadığını şimdi bakınca daha iyi anlıyorum, esas mesele adamın bir damızlık gibi; hayattan şeetmekten başka pek bi beklentisinin olmamasıydı. Hatta şeetmeyi de pek beklemiyordu sanırım, kucağına önüne gelirseydi oluyordu o da... Okumak istemedi, askere gitmek de istemedi, çalışmak da istemedi, uyanmak istemedi ama uyumak da istememişti zaten... Adam istemeyen adam çıktı. O istemedikçe ben istedim, ben istedikçe o istemedi... İsteşemedik bi türlü, sonunda ben sadece iyi damızlık diye mi taşıyorum sırtımda dedim, bi hışım bi kuvvet attım adamı sırtımdan, Allah uzun mutlu ömür versin belki hala istememe gibi bir lükse sahiptir, ben hiç böyle bir lükse sahip olamadım.

Ne biliyim sonra bir tanesini yurtdışına okula gönderdik, gider gitmez damızdı adam. Gönderdik derken onun yerine bir hafta süren yazılı tosarmalı sınava girmekten, dosyalar başvurular doldurup postaya yetiştirmekten, burdaki okulu bitsin diye bitirme tezi yazmaktan filan bahsediyorum. Üstelik uluslararası ilişkiler okuyordu herif, ne alakaysa masonluk üzerine bitirme tezim var rahmetli sayesinde ama üzerindeki isim benimki değil! Hem gidip damızdı, hem yüzsüzlüğe vurdu sonradan... eh dedik napalım bu değilmiş o zaman yola devam...

Başka bir 65 yıl devirme adayı çıktı karşımıza, hani öyle görmüşüz ya aileden; olur sanıyoruz saftirik saftirik! Yok kardeşimin yanında iş konuşma, kimsenin yanında para konuşma, aman yorganı ört kimse görmesin, neden makyaj yapıyorsun kime beğendiricen ki kendini halleri bir zaman sonra "biri beni takip ediyor" ve hatta "sen aslında konferans için yurtdışında diilsin şu an herifin biriyle beni aldatıyosun"lara varan hallere büründü. Hayretle doktor mu bulsam nası ikna etsem derken baktım ki meğer o da hayatta sadece damızır olmuş, baktım ki yine ben çalışıyorum ben koşuyorum ben temizliyorum ben düşünüyorum... yok dedim böyle de herifi sırtta taşıyoruz, böyle giderse bizim kambur Fatih Sultan'ın burun kemerini geçecek...

Hala 65 yıl şansım var sanarak (hay seni saftirik!) bundan da vazgeçtim. Tabii böyle anlatırken eğlenceli bile geliyor olabilir, bana geliyor bazı satır aralarında mesela ama yaşarken öyle böyle değil ağır sancılı oluyor bu haller... Evliliğin kuyruk acısı yıllarca geçmedi, diğeri beni terk eden tek erkek ünvanıyla bir kaç yıl önce rahmetli olduğunda ben tekrar tekrar sallanmaktaydım haksızlığın kuyruk acısından... Bir de rahmetlinin vefatına üzüldüm aylarca. Paranoyak olana gelince aynı döngüde benden sonraki çıtıra geçti, yakındır bir iki yılı kaldı bir sonrakine geçmesi için, bekliyorum belki bu sefer kleptomanı filan oynarsa eğlenceli olabilir uzaktan izlemesi ama yaşarken tam yedi yıl kadınlığımı insanlığımı unutturdu bana bay damız.... Sen de ne salaksın kardeşim zorla mı tuttular diyceksiniz, yok zorla diil, salaktım gerçekten, oluyor ama öyle, insan farkına bile varamadan kendini buluveriyor o halde, aman diyim aşk geliyorum demeden fena çarpabilir! Bi de hatırlatırım gülme komşuna gelir başına güzide bir atasözümüzdür.

Sonra bi tane daha var kuyruk acısı çok taze, henüz giremiycem ayrıntılarına, kendisine, anacığına ve tüm ailesine uzun mutlu ömür dilemekle yetineceğim ama bilin ki boy ve kilo olarak nisbeten hafif olmasına karşın yine de omzuma çıktığında her gün daha da ağırlaştı yükü... diğerlerinden tek farkı başından itibaren "ben damızım istediğimle her an istediğim kadar damızabilirim" demiş olmasıydı. Dürüst adam cesur adam dedik inandık, damızsın kısmına razı olmakla kalmadık bu damızma halini paylaşmayı bile kabul ettik. Evet harika bir biseksüel olabilirim ben farkındayım ve kadınları beğeniyorum da... Tekliflere açığım yani hanımlar :))) Neyse konumuza dönelim, günün birinde ben yorgun argın gece iki gibi nihayet eve girdiğimde ve bi hatunu beğendiğimi söylediğimde "niye getirmedin?" dedi, hani onun yerine damızsam ne iyi olacak bir de...

Sanırım hepsinin ortak noktası, yaşam içerisinde herhangi bir kulvarda (yemek yapmak, para kazanmak, fatura kuyruğuna girmek, alışverişe gitmek, seni seviyorum demek, hadi gidelim demek, elinden tutup öpüvermek, tuvalet temizlemek, çamaşır makinesinin düğmesine basmak, gelecekten, imzadan, bir yerine iki olmaktan korkmamak, çöpü dışarı çıkarıvermek gibi herhangi birini seçin işte)herhangi bir işi eğer kadın yapabiliyor ve yapıyor ve üstelik dırdırdırdırdırdır'lanmıyorsa o zaman erkeğin yapmasına asla gerek olmayacağı! Bitanesi kendi evinde benden önce çatır çatır yaparken benimleyken bulaşık makinesini boşaltma operasyonunu eline yüzüne bulaştırmak suretiyle devirip saçtı, saçmaladı, neden diye sorunca da "verilen bi işi kötü yapacaksın ki bi daha senden istenmesin" dedi... şaka diil cidden dedi, bilerek ve isteyerek ve gözümün içine baka baka bana "benden iş isteme" dedi, hem de "sen salaksın bunu yersin" ile eş zamanlı olarak, yalnız ikinci cümlenin ses düğmesi kısıktaydı. Kulaklarım iyi duyar benim.... Bir diğeri de hep ricalarımı duymamazlıktan geldi, üst üste yarım saatte bir telefon açıp hatırlatıp rica etmeme rağmen çamaşırların renkleri birbirine karıştı tabii sonunda... bu noktada uyanmalısınız hanımlar, çünkü bu artık unutkanlık değil gayet doğrudan bir mesajdır, "yapmıycam benden boşuna isteme!"

Diyceksiniz ki senin seçtiklerinde bir dert var, bu senin travman, bu senin döngün, bu senin karman filan... hepsini düşündük, araştırdık, sorduk ve gördük ki benim değil onların "karma"sıymış... bir arkadaşım 16 yıllık kocasını koyuverdi bir gecede kapının önüne, nasıl oldu diye şaşarken kadın "bi gecede olur mu ayol 15 yıl sürdü" demez mi? Yami de kendi blog'unda yazmış ya işte devir değişti diye, daha nice örnek var burda sıralamaya uğraşamayacağım... Ama az önce bahçeye çıkarken bir anne ile anaokulundaki oğlunun konuşmasına şahit oldum onu hemen aktarayım: Anne "canım ben birazdan kuaföre gideceğim akşam da yokum biliyorsun değil mi? Çiğdem ablanın doğumgününe gideceğim" dedi, oğlan da sordu "peki ben kiminle kalacağım?", anne cevap verdi "babanla ve dedenle tabii ki bitanem". Bir minik sessizlikten sonra oğlan sızlandı "amaaan babam sayılmaz ki..."

Sonuçta derdimiz aynı, herif kısmısı bulunmaz hint kumaşı ama kendi götünü toplamaktan aciz, anneleri aman da oğullarının incileri dökülmesin derken gelecek nesillerin varlığını tehlikeye atmış vaziyette, kadınlar "olsun da mı acılı olsun yoksa olmasın da mı acılı olsun hayat" ikileminde sıkışıp kalmış, herifler karıların kendilerini kapatıp hemen evlenmeye taktığı paranoyasında, kendi benlik algıları ile gerçek benlikleri arasındaki uçurumdaysa göçmen kuşlar geçene kadar yorulduklarından üç mola verirler... İşin en en acı yanı ise siz kamburu iyice büzüp sonunda taşıyamayıp yere yıkıldığınızda onların kalkıp üstlerini silkeleyip ya "sen de amma mızmız çıktın be!" ya da "e hani bi ömür taşıycaktın beni niye durduk?" ya da "ben de zaten yorulmuştum" demeleri! Kadın dediğin de bir ayrı tabii... Bir yandan tek taşımı kendim aldım havalarında, bir yandan da kapılarına güller serilsin diye bekler, bir gül seren olsa "ne yılışık şey" der. Özgürlüğü elinden gitsin istemez ama kıskanılmayı bekler, damız höt diyecek olsa üzülür, centilmen olanının da canını yakar çünkü birazcık da ayılık ister. Vay insanlığın haline bir durum yani ortadaki...

Peki şimdi?

Şimdi ben bütün bu adamların bende bıraktığı kambur ve huysuzlukla ve büyük çapta umutsuzlukla ama yine aşkın pembe tozunu ciğerlerine çoktan nüfuz ettirmiş olmanın verdiği huşu içerisinde yeniden bi adamın gözlerinin içine bakıyorum. Üstelik bu adam bana diğerlerinin aksine "sakın o bulaşıklara elleme", "yapma aman diyim harikasın ama ya alışır kanıksar senin üzerine yıkılırsam", "aman erkekler öküzdür bak ben de bi erkeğim söyle bana açık açık anlamamı bekleme aman seni üzmiyim", "canım lütfen bunu sadece ben ödeyebilir miyim?" dedikçe benim bu aşk hayranlığa, hayranlık da yerini ağzı açık ayran budalalığına bırakıyor. İlk başlarda bunları duyunca erkek diil bu heralde dedim, sonra baktım erkek, dedim annesi Türk diil o zaman, hani bi ihtimal bazı kültürlerde durum farklı olabilir diye umduğumdan yoksa Türklüğü aşağıladığım sanılmasın (genel olarak bütün "izm"lere uyuzum, milliyetçiliğe en çok uyuzum o ayrı), ama gelin görün ki anne de Türk... Neyse henüz çözebilmiş değilim, yeni bi atmosferde nefes almaya çalışıyor gibiyim, sonumuz hayır ola demekten başka birşey gelmiyor elimden, bi de tabii eğer kendisi bu yazıyı okuyorsa belirtmek isterim ki ben hep ağzı açık dolaşan bi salak diilim aslında! :))

65 yıldan geçtim artık zaten 33 olmuşum üzerine koy 65'i ne etti? hah, o kadar bu kamburla yaşarsam zaten kiminle olduğu önemini yitirir. Ama tabii yarın ola hayır ola demişler, elbet damız damız olmayan bi damız da vardır... mıdır? Eğer siz damız olmayan bir damız ile hayatınızı paylaşıyorsanız aman diyim ona iyi davranın ve sıkı tutunun çünkü onlar benim dedemden beri pek buralara uğramaz oldular. Benim dedem ki bir gün bile yemek yapmayı düşünememiş ancak memlekette 60 yıl valilik avukatlık yapıp kazandığı her bir kuruşu korkusuzca karısının adına yatırabilmiş bir cesur yürektir. Asla damızmak aklına gelemeyeceği gibi, yetmiş yaşında açık kalp ameliyatından uyanıp babannemi gördüğünde doktora "yeni bi kalbim var şimdi yeniden aşık olabilirim di mi?" diye sorup sonra da bize "ben yine babannenize aşık oldum, demek ne kadınmış" demiş bir yiğittir. Kendi oğullarını toprağa verirken bu iki cesur ve güçlü yürek el ele tutuşabilmeyi bilmiştir. Hastalıkta da sağlıkta da dik durmaktan zorlanmaktan ve hayatın karşılarına çıkardığı dik yokuşlarda birbirlerine dayanarak ve hiç birbirlerinin omuzlarında kambur yaratmadan ilerlemek için çaba harcamaktan kaçınmamış cengaverlerdir. Ve hatta babannem dedemin cenazesinde arka safta kalmayı reddetmiş, başını da örtmemiş bana da "beni örnek alıyorsun, güzel giyinmişsin deden hep bakımlı güzel kadın görmek isterdi, şimdi de örnek al beni ve en önde alnın dik dur" demiş bir yürektir. Babannemi örnek alıyorum ben, dedem gibisini da beklemiyorum, o hayalperestlik olur haksızlık olur, ama noolur damızmaktan başka bi damızı olmayan damızlara bu kadar prim vermeyelim bayanlar sonra olan yine bizim kamburumuza oluyor!

Lütfen birlikte içiyorsak birlikte yıkayalım, birimiz su faturasını ödüyorsa diğeri makineyi çalıştırıversin, hayat sadece sefada değil cefada da müsterek olsun, ne olur sadece ben veya siz hatırlama sorumlusu olmayalım bazı sabahlar da günün dertlerini onlar hatırlasın... lütfen kimse kimseye yıkılmasın, kimsenin kamburunda bir diğerinin izi olmasın! Ve eğer bu kadarı olabiliyorsa o zaman bir arpa boyu daha yol gidelim ve birbirimizin kamburlarının ağrısını azaltmak için sırtlarımıza dokunup sarılabilelim gecenin koynuna dalmadan... çok zor biliyorum ama olabildiğini de biliyorum, babannem ve dedem uzaylı değilse tabii!

Monday, May 10, 2010

hani benim arkadaşlarım?

Bazı arkadaşlarm var, bazı arkadaşlıklarım, çok özlüyorum onları, mesela üniversitede tanıştığım bi kaç tane süper kadın var. Yaşım biraz büyüktü onlardan, evliydim bi de başladığım zaman, sonra boşanırken filan da çok yanımda oldu kızlar, özellikle Yami ve Pıtırcık... evet kabul biraz anne gibiydim, ders çalışıyolar mı diye sıkıştırıyordum, arada bi nasihate boğuyodum büyük ihtimal ama sevgilileriyle buluşmak için beni bahane etmelerine, evde sıkılınca bende kalmalarına ya da kalıcam diye evden çıkıp kalmamalarına da gayet olumlu bakıyordum. Onları hep çok sevdim, ama bi şekil üniversite bitince söndü gitti dostluk.. aradım bi iki, bi göriyim dedim, hiç kabalık etmediler ama düğünlerine çağırmadılar da, ben yine de tebrik ettim feykbuktan filan... görüşelim dedik dedik de bir türlü olmadı.. ne biliyim bazen böyle oluyor hayat, kimsenin derdi veya hatası olduğundan değil ama insan bazen diyiveriyor işte "keşke" diye... sevgilim "keşke" dedin mi aynı cümleyi "iyi ki" diye söyleyiverir... ben de o yüzden keşke dememeye çalışıyorum. O yüzden başta kendime sonra da çoğu kız olan aşırı duyarlı o pırlanta güruha diyorum ki haddinden fazlasını vermeyelim, karşılıklı olmadığı sürece aman ince eleyip sık dokuyup öyle verelim, sonra insan çok üzülüyor bunca çaba, iyiniyet, felakete giden yolda taş mı olacaktı diye...... felakete giden yolun taşı olmaktansa anılar duvarının bir parçası olmak daha iyi değil midir? bu durumda bu özlediğim süper kadınların hayatında herhangi bir felakete yol açmış olma ihtimalimden vazgeçerim hemen, umarım anı duvarlarındaki halim fotojenik görünüyodur demekten başka şey gelmez elimden....