Monday, July 19, 2010

Aşka aşık olmak




Fala inanma falsız kalma derler... Bugünkü falımda (Çin falı, myspace'in şeker uygulamalarından biri ve evet ben de her gün olmasa da arada bir sayfamdan bakıyorum ne diyo bana diye) aynen şöyle yazıyor: "You are in love with love today. The air is full of romantic, sexy possibilities. You love nothing more than to find someone to talk to and you could be up all night in deep, passionate and intriguing conversations with someone special." yani Türkçe meali bugün ben aşka aşıkmışım, bütün gece özel biriyle derin ve tutkulu muhabbetler yapabilirmişim. Sadece bugün mü?

Dün gece benzer bir "yaşamaya değer" anda lafı geçti; günlüklerden, uzun süreli tutulan kayıtlardan söz açıldı, benim de aklıma kendi küçüklüğümde başlayıp büyük adam olana kadar tuttuğum günlüğüm geldi. Gidip tozlu rafların arasına dalıp çıkardım Dali'nin parçalamalarından kurtulan sayfaları, getirip koydum kucağıma, bir yandan aşkın eli ellerimde, tenimde... başladık kurcalamaya... bir süre sonra gördüm ki ben gerçekten sevmeyi sevmişim, hep sevdikçe yazmışım, baharı, aşkı, dostları, müziği, arada bir sevgiden hasret olmuşum, özellikle babam için, onları da yazmışım. Yani aslında ben zaten her yeni gün sevmeyi sevmişim, sadece bugün değil ki! Hep aşka dair yazmışım, küçük sevgi böcüğü, elbette sonunda hep hüsran var "aşk" diye geçenlerin, hep kırılmışım, terk edilmişim, daha doğrusu ihmal edilip kanıksanmışım ya da kolay olmuşum ya da sıkıcı filan (ergenlik, erkeklik, kadınlık, kendini aramalar, hormon dengesizlikleri gayet normal) ve tabii genellikle de sonunda ben pes etmişim. Acıdığında da yazmışım, hep iyi dileklerimi sunmuşum canımı acıtanlara, benim hatam demişim. Hani geçenlerde de bütün erkeklere damız dedim diye olay oldu da bir sürü laf yedim ya, aslında orada da annelere ve kadınlara seslenmiştim en sonunda, bu sizin elinizde diye, bir de eğer değer birini bulduysanız da aman elini bırakmayın demiştim, işte onun gibi.

Şiir yazmışım bir dönem, bir iki tanesi hiç fena diil gibi hatta, kelimelerle oynamışım hep, özellikle babam için "sen güneş gibi uzak, gün gibi benim" demişim mesela bir seferinde. Ölümün ardından acıyla başetmek kolay değil, burda da bol aşk var elbet ama en zor olanından.

Dün gecenin bir yarısı bu kadar geçmişi kurcalayıp gözümün önüne seriliveren gerçeği bugün Çin falımın söylüyor olması ayrı bir komedi, aşkın eli elinde, ıslak teninin sıcağı yanıbaşımdayken bu kadar rahat ve dürüstçe yaşayabilmek, geçmişini, kendini öylece paylaşabilmek başka bir ayrıcalık. Üstelik bu tür kayıtlar öyle özeldir ki utanılası herşey içindedir onların...

Bir de kelebekler var aşka olan aşkımın meyveleri, aşk bana her dokunduğunda midemden havalanıp ağzımdan çıkıveren, bu yıl bütün Avrupa ve memleketi basmış olan kelebekler... Siz onları kelebek nüfus patlaması, 11 yılda bir olan bir doğa olayı sanıyor olabilirsiniz, hayır değiller, bildiğiniz aşk meyveleri onlar, bu kadar çoklar çünkü bu mevsim her gün aynı aşka bir başka aşık uyanıyorum ve aşk benim yüzüme bakıp bir başka gülümsüyor. Her yeni gün gerçekten yeniden aşık oluyorum aşka, fala inanma, falsız kalma...

No comments:

Post a Comment