Monday, January 31, 2011

Kendini nereye koyarsan oradasın ve beklentilerini düşük tut ki hayal kırıklığın az olsun söylemleri


İnsanlardan sana değer vermelerini beklemek adil değil, durup bekleyerek geçmez hayat... İfade etmek gerekiyor, hepimiz öyle ya da böyle yapıyoruz bunu zaten, çünkü er geç ihtiyacımız oluyor. Oluyor da nasıl anlatıyoruz? Trip atarak? Kızarak? Küserek? Susarak? Mızmızlanarak? "ah sen" diyerek?
Annemizin, eşimizin, en yakın dostumuzun bizi anlamasını bekliyoruz ama anlatmadan nasıl olacak bu iş? peki ya anlatmak nasıl olacak?
Birşeyler oldukça fark ediyor insan, kendini başkaları onlara istemedikleri şekilde davranırsa tanıyor aslında... iki saat bekletiliyorum, aranmayı ve düşünülmeyi bekliyorum, eh böyle soyleyince bende sorun yok gibi tınlıyor di mi? oysa var, çünkü "önemli değil, önceliklerin şu an bunlar" diyorum öncesinde, yani fark etmesem veya niyet etmesem de satır arasında "beni önceliğine koymana gerek yok, ben beklerim" diyorum, dolayısıyla adam sanıyor ki ben beklerim ve bu sorun değil. Haklı. Gerçekten bunu mu kastediyorum? Etmiyorsam neyi söyleyişim olmamış da sonuç bu? Annem "birine kızıyorsan sorun sendedir" der, tabii sadece annem demez bunu büyük ihtimalle, ama kimler derse doğru der gibi sanki... Adama kızıyorum yeterince duyarlı ve uyanık davranmadı diye, oysa ona bu rahatlığı edinebileceğini vaat etmiş olmalıyım önceden, yoksa efendidir, duyarlıdır adam çünkü... Hem sever beni, önemser, önemsenmediğimi düşünmemi istemez bile bile, niyeti iyi temizdir yani ve buna inancım gayet yerinde.

Eeee? Bu durumda? Dönüp kendime bakmam lazım, nereye koydum kendimi onun için veya onun yaşamında? (ulan bi de pazarlama okuduk hala kendimizi en yakın ilişkide bile doğru konumlandıramıyoruz?? Nası mezun ettiler ki beni?) Neyse konudan sapıp gevezeliğe dalmayayım, şöyle olmak istiyorum (ve bunu söylüyorum da, gösteriyorum da fırsat buldukça): Destekleyen, koruyan, arkadaş olan, fikirdaş olabilen veya deneyen veya ortak fikir adına tartışabilen, hayatdaş olan, anlayan ve anlayışını gösterebilen, huzurlu, uyumlu, akıllı, düşünceli, şık, kendine güvenen, kimseye yük olmayan, sevdikleri için çaba, akıl ve yürek koyabilen, saygılı, diğerkam, dürüst, açık, çaba harcamaktan çekinmeyen, adil falan filan... Bunları söylemek kolay, kervan yolda düzülür, hayat bunları gösterebilmem ve olabilmem için de fırsat çıkarıyor karşıma şükür ki, ben de olabildiğimce deniyorum, çaba harcıyorum olmak istediklerim için...
Aynı zamanda ihtiyaç duyduklarım ve olmasını istediklerim de var: Ben söylemeden bazı konularda ihtiyaçlarımın fark edilmesini (yuh beynini mi okuyacak millet?), sevildiğimi görmeyi ve deneyimlemeyi, saygı duyulmayı ve saygıyla davranılmayı, arada bir sadece benim yüzüm gülsün diye minik sürprizleri ve jestleri, arada bir belki hediye almayı (pırlanta yüzük filan diil aman yanlış anlaşılmasın, daha az cep yakan hatta mümkünse hiç yakmayan ama kafa yorulmuş, gönül verilmiş el emeği göz nuru öpücük, ilk elin ele değdiği yerde bi kahve filan işte), hastalandığımda saçımın okşanmasını, eve bırakılmanın teklif edilmesini, yakın kız arkadaş ve samimi ötesi dostlarımdan "nasılsın bugün?" sorusunu, annemden konumu dolayı biraz daha fazlasını (sıcak çorba, bol öpücük, sevgi, ağlamak için kucak, kafam karışınca bi kaç gram akıl fikir filan) istiyorum. Eh bu da anlaşılır di mi? Evet ama söylersem. Söylersek... hayatınızda yakınınızdaki ilişkilerin sıkıntılı anlarına bakın buna benzerlerini göreceksiniz, anlaşılmadığınızı, haksızlığa uğradığınızı, düşüncesizlik yapıldığını, fark edilmediğinizi, bekletildiğinizi, mahrum bırakıldığınızı ve benzeri duygularınızı, bu duygular olduğu anda biraz deşin göreceksiniz, altında kendinizi doğru konumlandırmamış, doğru ifade etmemiş olduğunuzu ve hatta etmemenin doğru olduğunu sandığınızı göreceksiniz. Yok, ifade etmemek doğru değil. Kendinizi arka plana atmayın, özellikle bayanlar, atmayın çünkü siz iyi, huzurlu ve sağlıklı olmadıkça başkasının öyle olmasını da sağlayamazsınız. Ben adam bana geçenlerde "sen ne istiyorsun? neye ihtiyacın var?" diye sorduğunda, yani hayatımın 34. yılında bir değerli adam bana akıl edip de bu soruyu sorduğunda, bunu daha önce hiç gerçekten düşünmediğimi fark ettim. (Ben ettim, siz etmeyin gibi oldu biraz, biliyorum bir müsibet bin nasihat ilişkili atasözlerimiz de var ama olsun, benden söylemesi, belki birinizin bir zaman işine yarar bana girip çıkanlar :)) Minnettarım bu soruyu bana yönelttiği için...
Belki de bu yüzden bugün haber verilmeden bekletildiğim için bekletene kızmadım, kendime kızdım, yanlış ifade edip "haber vermesen de bekleyebilir" beklentisi yarattığım için. Pek çok gün ve sefer çooook uzun bekleyebilirim bu doğru, ama bazı durumlarda yaşam zorunluluklarım beklememi mümkün kılmaz, ertesi gün işe gitmek gibi... (Tabii şimdi ne uyku kaldı ne tat, o yüzden bu saat oldu git zıbar diye aklından geçirenler okumaya devam etsin lütfen... ) Söylediğimi sanmıştım ama o büyülü satır araları var ya, onları yeterince söyleyememişim, "gece yarısı dönmüş oluruz di mi? malum sabah erken kalkmam lazım" dedim ama şunu demeyi akıl etmedim: "canım eğer senin işin uzayacaksa ben önden gideyim çünkü erken dönmem lazım"... işte müsibet, hiç aklıma gelmedi, yaşadım ama, bu yüzden sevdiğim bi arkadaşın doğumgününe gidemedim, kızdığımla kaldım... bi dahaki sefere kendi önceliğimi daha net belirtmem lazım demek ki, hatta daha doğrusu kendi önceliğimi daha iyi düşünmem lazım... Diyeceksiniz ki sürekli böyle düşünerek geçer mi hayat? Eh, ne kadar ekmek o kadar köfte... Öyle de geçer böyle de... ekmek olabilir sadece veya bol köfte...

Gelelim beklenti meselesine... Kimden ne beklediğinizi biliyor musunuz? Kendinize soruyor musunuz? İşyerinde, evde, mahallede komşulardan, bakkaldan, taksi şöföründen... eh evet bir kısmı çok önemli olmayabilir ama bir kısmı, özellikle yaşamınıza, özelinize, size yakın veya çok zaman yakınınızda olan kısmı? Hayal kırıklığına uğradığınızda beklentilerinizi tartın derim, genellikle sorun beklentilerde çıkıyor. Ben adamdan (bu örnek durumda) beni arayıp "canım işim uzuyor" demesini bekliyorum. Yine burda sorun yok gibi di mi? Aslında var, bi kere adam aramaya müsait mi bakalım, telefona erişimi var mı? Hep bu teknolojiler telefonlar yüzünden daima erişilir olduğumuzu varsayıyoruz oysa öyle değil, teknoloji de patlar. Daha önemlisi adamın bu şekilde arama alışkanlığı var mı? Her zaman arar da şimdi mi aramıyo? Yoksa hiç aramaz mı aslında? ve daha bir sürü sorulabilecek soru... eh şimdi bakınca ne kadar gerçekçi bir beklenti bu? Veya şöyle soralım, istediğin kadar bekle, gerçekleşmeme ihtimali ne ve bu ihtimalin seninle veya onunla doğrudan ne kadar ilgisi var? kimin kontrolünde bu beklentinin gerçekleşmesi? Beklentilerimizi kendi kontrolümüzde olanlara yoğunlaştırmakta fayda var, hem olma olasılıkları daha fazla hem de olmadığında zedelenme olasılığı daha farklı... çuvaldız bizde yani... Beklentimi (yine bu örnek durum özelinde) değiştirmeye çalışacağım: Kendimden kendi önceliklerimi doğru ifade etmeyi bekliyorum.
Söylüyosun da yapabiliyo musun? Deniyorum işte, pek değerli hocam Profesör Doktor Ali Baykal'ın eğitim için söylediği sözü hatırlıyorum; "makul olan ile makbul olan"... makul beklentilerle takılmak lazım gibi geliyor, hem de makbul olanlarla... o zaman daha bol köfte, daha bol lezzet...

No comments:

Post a Comment